GÜÇLÜYÜM ÇÜNKÜ…

Kadıköy Acıbadem Hastanesi  tarafından,   Sevgili Vildan Ortaç modaratörlüğünde gerçekleştirilen ve geleneksel hale getirilecek olan Anneliğe Adım Adım etkinliği kapsamında, benimle birlikte 6 mucize doğum hikayesi, ve o hikayelerin kahramanları 6 değerli Kadın Doğum Uzmanıyla, katılımcıların desteğinde çok keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Belki de anne adaylarına bir umuttuk. Bu söyleşi,  olmaz olamaz denilen ne varsa, her birimizin inandığı bir uzmanıyla,  çıktığı yolculuğun sonu,  en keyifli anıydı.

Hayatta tecrübe yaşanarak kazanılıyor. İyi ya da kötü, bazen erken bazen geç,  inandığım bir sınav var. Ama bir umutta var.

2008 de birini tanıdım. Samimi ve içtendi. 2009 da severek onunla  evlendim. Hani hep öğüt ederler, evlendikten sonra eşinle biraz gez toz, evliliğin tadını çıkar. İlk yıl evliliğe alışmaya çalıştık. Karı-koca olmak başka bir şey elbette. Cicim ayları bitince çatışılan bazı noktalar oluyor. Evliliğimin ikinci yılında, herşey güzel olacak derken, annemin ani ameliyat haberini aldım. Hemen izmir’e gittim. Ertesi sabah annemi yumurtalıklarındaki kitleyi almak için ameliyata aldılar. içimi titreten, yağmurlu bir gündü. Ameliyat uzun sürmüştü. Her geçen saat beni daha da endişelendirmişti. Derken ameliyathaneden doktoru çıkıp açıklama yaptı. Annemin yumurtalığındaki kitle bir kanserdi. Ve bağırsağa yapışmıştı. Gerekli herşeyin yapıldığını bundan sonra ki sürecin onkoloji de tedavi olduğunu söyledi doktoru. Önce algılayamadım. Nasıl olurdu. Hani bize bir şey olmazdı. O gün yağmurun her damlası, gözyaşlarımla ciğerime aktı. Ama toparlanmak, güçlü olmak gerekti. Güçlü olmak için inanmak. Annem kemoterapi tedavisi gördü. Son aldığı kür, benim için bayramdı. Her şey bitmişti. Mutluydum. Yeniden doğmuş gibi. Tamam dedim, hayat benim için yeni başlıyor. Bundan böyle olur olmaz, üzülmek, yorulmak yok hayatta.

Bunları söyledikten 2 ay sonra, eşim kronik öksürük şikayetiyle kontrole gitti. Eve geldiğinde o adam değildi karşımdaki, kapıdan girip resmen koltuğa yığıldı. Elindeki tahlilleri uzattı. Akciğerlerin arasındaki lenf bezinde kanser tanısı konarak, tıp fakültesine sevk edilmişti. Bunu idrak etmek, tekrar aynı şeyi, yine birinci derece yakınımda kabullenmek, tahmin edersiniz ki çok zor.  Ama bu benim sınavımdı. Tekrar aynı bildiğim uzun yolu dinlenmeden, büyük bir sabırla yürümeliydim.  Önemli olan bir an önce tedavi olması ve iyileşmesiydi.  Her hasta yakını gibi tedirgin ve üzgündüm. Ama bu bir savaştı. Ve biz kazanacaktık. Bütün bunları hesap ederken, benim hesap etmediğim ama hemotoloji uzmanımızın da uyarmadığı çok önemli bir detay vardı.  Çocuk sahibi olabilmek için, tedaviden kaynaklı belki 5 yıla kadar belki de hiç yeterli sperm olamayacaktı. Kemoterapiden sadece 3 gün önce,  rutin kontrollerimi yapan sevgili Funda Öztürk’ün yönlendirmesiyle 2011 yılının kasım ayında Bursa Acıbadem Hastanesinde sperm dondurduk. Eşim her türlü iyileşecekti, fakat çocuk arzusu, hayaliyle kalmamalıydık. Ben hep umut ettim, inandım. Ve savaşı kazandık.  Çok gecelerim uykusuz geçti. Çok koştuk, çok gönül yoruldu.  Bu benim de sınavımdı. Ödülüm büyük oldu. Tedavi bittikten kısa bir süre sonra  doğal yolla hamile kalmıştım. Sizce de bu bir ödül değil mi? Eşimin doktorları şaşırdı. Bu bir mucizeydi. Çünkü hem kemoterapi hem radyoterapi ağırdı. Yani hayat sizi bazen üzer, ama inanır, umut edersiniz mutlaka karşılığını alırsınız. Tabi bunun tam tersini düşünelim. Olmadı, olabilir, ben sperm dondururken böyle hikaye de dinledim. Kanser tedavisi olmuş, sperm dondurmamış, doğal yolla da bebek sahibi olamamış  ve üreme merkezinde bir umut bekleyenler var… ne yazık ki hastalık hep öncelikli olduğundan, yönlendiren yoksa  iyileşince mağdur olunuyor. Olmasın böyle, herkes bilsin istiyorum. Genç yaşta böyle bir hastalığa yakalanan çok kişi var. Türkiye’de çok uzun zamandır, sperm ya da embriyo  dondurma işlemi yapılıyor. 3 ya da 5 yıla kadar dondurabiliyorsunuz. Daha detaylı bilgi için www.drfundaozturk.com  doktorumdan bilgi alabilirsiniz.

Uzun ve zor bir yoldu ama bebeğimle zirvedeyim.

Her kadının,  eşinden sonra güvendiği bir jinekogu olsun, ve her kadın mutlaka ANNE olsun…