GÖKTEN BİR ELMA DÜŞTÜ

Hayatta bazı şeyler için asla plan program yapmayacaksın. Evet hayallerin olacak,hayal etmekten asla vazgeçme. Sınırsız hayal,sınırlı plan. Hani çok istediklerin var ya, onları hayal et ve dile. Lise yıllarımda o kadar çok severdim ki çocukları, hatta nedense insanın çok istediği şeylerin olamayacağına inanırdım. Tabi benim için de ‘’çocuk’’ hayallerimde kalacaktı. Genç kızlık hayallerime bakar mısın ‘’çocuk’’ Oturur bunun için düşünüp,üzülürdüm. Şimdilerde gülerek anıyorum. İnsanlar büyür büyüdükçe de bakış açısı daha da genişler,amaçlar değişir. Benim de üniversitedeyken öyle oldu. Bu kez de tahammülsüzlük başladı. Çocuklara karşı inanılmaz tahammülsüzdüm. O zamanlarda kendimde keşfedemediğim ama sonradan düşündükçe, çözdüğüm bir psikolojideydim. Şöyle ki, 8 ay regl olmadım. Bakın bu çok önemli ama okulda vize, final, arkadaş ortamları falanlar filanlar derken, hep strestendir,bu ay beklerim diğer ay olurum diye diye tam 8 ay regl olmadım. Hatta üstüne üstlük keyfini bile çıkardım. Bunu yaptığıma inanamıyorum. Arkadaşımın ısrarıyla doktora gittim. Bu cahillik ötesi… doktora gittiğimde yumurtalıklarım da kistlerin çok fazla olduğunu ve çocuk sahibi olmak istersem bu kistlerle mümkün olamayacağını söyledi. 8 kistim vardı. Bu benim için yıkımdı. Bu teşhisten sonra uzunca bir süre tedavi gördüm. Çocuğumun olamayacağına kendimi adapte etmek için öyle bir psikolojiye bürünmüştüm ki, bildiğiniz kendimi tüm çocuklardan soğuttum. Bunları o zamanlar kendime bile itiraf edemiyordum. Sadece büyüyorum ve bakış açım değişiyor diye düşünüyordum. Ama işin aslı kendimizde bir takım şeylerin eksikliği. Çok geç evlendim. Evlendiğimde tedavim bitmişti. Ama artık çocuk istemiyordum. Derken eşimin hastalığını öğrendik. Uzun bir tedavi süresinde hastalığında alınan ilaçlardan dolayı çocuğunuz zor olur dendi. Sperm dondurduk. Hayatım boyunca çocuğumun olmayacağına kendimi o kadar çok hazırladım ki, ancak bir mucize olabilirdi. Ve bir gün, gökten bir elma düştü. Bilir misiniz o hikayeyi, umutsuz,olmaz. Hemen şuraya ekliyorum hikayeyi; Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde pireler kalbur saman içinde, ben anamın beşiğin tıngır mıngır sallar iken bir memleketin birinde, iyiler iyisi bir padişah varmış. Her şeyi varmış, ama hiç çocuğu yokmuş. Yaşı ilerledikçe, bu yüzden kederi artıyormuş… Bir gün akıllı bir pir-i fani, padişahın derdini öğrendikten sonra, “kolayı var” demiş. “Siz şimdi bir bahçe yaptırın, içinde güller, çiçekler, havuzlar, daha neler neler olsun”… Padişah, bir bahçe yaptırdı ki dillere destan. Ama gel gelelim, ne evlat var ne de bir müjdeli haber… Bu sefer de kafası iyice bozulur ve başlar bahçeyi dağıtmaya… Ezer, çiğner, dağıtır. Hanımı güç bela, yalvar yakar durdurabilmiş. Zaten hanımı, bahçe yapıldığı günden beri bahçeden çıkmazmış. Ağaçlarla, konuşurmuş. Bu hallere dayanamayan yaşlı bir elma ağacı dile gelmiş “Benim filizlerimden al, dik. Bir gün sana elma verir. Yarısını sen ye, yarısını da padişaha yedir.” demiş. Kadın filizi dikmiş, fidan olmuş, ağaç olmuş. Yedi yıl geçmiş, bir elma vermiş. Elma da elma hani; bir yanı al, bir yanı beyaz. Kadıncık durur mu? Almış elmayı, bölmüş elmayı. Yarısını kendisi yemiş, yarısını da padişaha yedirmiş. Aradan geçmiş dokuz ay, on gün, Nur topu gibi bir oğulları olmuş.. Kurulmuş meydan, çalmış davullar… Kırk gün, kırk gece olmuş oyunlar.. Gökten uç elma düştü… Kimin ne muradı varsa onun başına… Hiç beklemediğin,ummadığın zamanda önüne düşüverir tüm mucizeler. Aklın varsa kabul et sakla. Ama ben ilk düşen elmayı pek sahiplenemedim. Üzücü ama ne yazık ki o da beni bıraktı. Sonra gökten ikinci elma düştü. Sadece rahime değil,yüreğime düştü. İçime,ciğerime oturdu. Planladıklarım olmadı. Ama hayallerimin biri gerçekleşti. Sevgiyle ….