En sevdiğim öğün sabah kahvaltısı. Güzel bir sabah kahvaltısında bazen çocuk olurum. Nasıl mı? Mis gibi sıcak ekmek, üzerine köy tereyağı, ve unutulmaz kokusuyla kimyon. Unutmadan arada gelen peynir kokusu da cabası. Bu karışım beni çook eskilere götürür. Çocukken rahmetli anneannem dedemin yaşadığı köye giderdik. Dedem bize her sabah fırından sıcak ekmek getirirdi. Kahvaltı zamanı evi unutulmaz, eşsiz bir kahvaltı kokusu sarardı. Gerçekten unutulmadı. Hala sıcak ekmek kokusu, peynir ve baharat kokusu beni çocuk yapıyor, dedemin evini hatırlatıyor. Bir de sokakta oynarken yenen ekmek var. Arama motoruna yazın orada bile çıkıyor. Çıtır ekmeğin arasına konan, mis gibi kokusuyla domates, salatalık, peynir üçlüsü.
Yapılan araştırmalarda göz ve kulağa hitap eden uyaranlar, çabuk unutulabiliyorken, koku duyusu, özellikle bir hadiseyle birlikte hafızaya kaydedildiğinde unutulması çok zor, hatırlanması çok kolay bir duyu oluyor. Özetle, her bir koku, özel bir kodlamayla koku belleğinde arşivleniyor. Kokunun bu denli etkileyici olmasının bilimsel nedeniyse, koku beyne emri iletirken en kısa yolu kullanıyor. Diğer duyular beyne ulaşmak için uzun bir mesafe kat ederken koku anında tepkimelerle kendini belli ediyormuş.
Ateş’e bazı sabah kahvaltılarında yumurtalı ekmek yapıyorum. Ya da sıklıkla ekmek kızartıyorum. Ve derin derin koklamasını istiyorum. Geçtiğimiz günlerde Ateş’le yürüyüşe çıktık. Şubat ayında olmamıza rağmen tam bir bahar havası ve kokusu vardı. Yolda hem derin derin nefes almasını istedim, hem de çocukluğumu ve kokuların ne kadar önemli olduğunu anlattım. 3 yaşında ki çocuk ne anlar demeyin. Bana konuyla ilgili sorular soruyorsa beni çok iyi dinleyip, anlıyor. Sonrasında baktım derin derin içine çekti havayı. Biliyorum bu onun için özel kalıcak. Hep hatırlayacak. Çünkü ben küçükken de annem unutamadığı ve onda anı bırakan kokulardan bahsederdi. Annem büyüklerini yaşadıklarını unutmadı. Bende de unutulmaz anılar kaldı. Bu herkes için aynı. İstiyorum ki; ileride Ateş’in hafızasına da yer eden anılar bırakayım.
Aslında tek koku da değil, bende şarkılar da inanılmaz yer ediyor. Mutlaka sizde de oluyordur. Benim çocukluğumda arabamızda, evimizde hep Orhan Gencebay çalardı. Babam inanılmaz severdi. Yaz tatillerinde uzun yolculuklara çıkardık. (Şimdi yazarken bile o zamanlara gittim. Bu müthiş bir his. Hatta hemen kulaklığıma şarkıyı verip yazıma devam edicem.) Bu arada çok uzun zamandır dinlememiştim. İçimde bir kelebek pır pır ve gözbebeklerimin içi parladı. Kapattım gözleri, orhan gencebay- sibel can düeti ‘’ayrılıktan vazgeçelim biz’’ arabadayız ama araba dolu, ne ararsan var. yolumuz Akdeniz sahilleri, kamp yapa yapa geziyoruz. Benim üzerimde mario karakteri olan bir tshırt, yollar virajlı Fethiye’ye gidiyoruz. Öyle bir sıcak var ki asfalt erimiş. Arabada klima yok, camlar açık, terliyoruz ama Orhan Gencebay’ın kaseti o kasfetten uzaklaştırıp bizi keyiflendiriyor. Resmen insan o zamanlara gidiyor. Ne kadar küçük olursa olsun insan hatırlamadığı bazı şeyleri koku ya da şarkılarla hatırlayabiliyor. Ateş’le her gün sabah ayrı, akşam ayrı şarkı dinliyoruz. Şimdilik inanılmaz keyifli, umuyorum aynı duyguları ileride benim gibi gözlerinin içi parlayarak yaşar.
Bak ama ya, şimdi nerelere gittim. Kulaklığı takmasaydım olurdu. Yazıyı kapatamıyorum. Şu blogta yazarken en keyif aldığım yazıların ilk sırasında yer alacak.
O zaman;
O.G – Sana olan duygularımı tam olarak anlatamıyorum
S.C – Biliyormusun bende öyleyim
O.G – Neden böyleyiz bilmiyorum ama, Birbirimizi ayrılık korkusuyla tehdit edip sanki intikam alıyoruz,
S.C – Bilhassa sen
O.G – Hayır sen
S.C – Kabul etmiyorum kavgayı en çok sen çıkarıyorsun
O.G – Şarkılarım duygularımı benden daha iyi anlatıyor
S.C – Söyle o zaman,
O.G – dinle…..
ORHAN GENCEBAY- SİBEL CAN 1993
SEVGİYLE…